Kuzey Kıbrıs Seçimleri: Birey mi, Devlet mi?
Kuzey Kıbrıs’ta yapılan son seçimler, sadece bir lider değişimi değil, aynı zamanda siyasi ve toplumsal dinamiklerin yeniden şekillendiği bir dönüm noktası oldu. Ersin Tatar, seçim kampanyasını “İki devletli çözüm” vurgusu üzerine kurarak, “Bu seçim bir referandumdur!” demişti. Peki, sonuç ne oldu? %65’lik bir kesim federasyonu mu tercih etti? Hayır, mesele bu kadar basit değil! Gelin, bu seçimi iki farklı perspektiften okuyalım ve gerçek mesajı çözelim.
Birinci Perspektif: Bireylerin Zaferi
Kuzey Kıbrıs halkı, Ersin Tatar’ın icraat odaklı olmayan kampanyasından memnun değildi. Tatar, seçim sürecini “İki devlet mi, federasyon mu?” ikilemine sıkıştırarak, halkın günlük yaşam beklentilerini arka planda bıraktı. “%70 iki devletli çözümü destekliyor, %35 federasyoncu” iddiasına rağmen, sonuçlar tam tersini gösterdi. Ancak bu, halkın federasyona evet dediği anlamına gelmiyor. Kuzey Kıbrıs seçmeni, Avrupa Birliği’nin (AB) nimetlerinden yararlanma, ekonomik konfor ve Avrupalı bir yaşam tarzıyla entegrasyon arzusuyla hareket etti.
Kuzey Kıbrıs, uluslararası alanda tanınmayan bir “devlet” olarak, adeta bir yalıtılmışlık bedeli ödüyor. Örneğin, bir futbol takımı bile kurup başka ülkelerle maç yapamıyor! Bu nedenle halk, siyasi eşitliğe dayalı tek devlet modeline sıcak bakıyor. Bu bakış, “Türk askeri çekilsin” ya da “Türkiye’den kopalım” anlamına gelmiyor. Aksine, Annan Planı gibi geçmişte Türk Devleti’nin de desteklediği bir yol haritasına işaret ediyor. Hatırlayalım: Annan Planı’na Kuzey Kıbrıs “Evet” derken, Güney Kıbrıs “Hayır” demişti. Yeni Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman da bu çizgide ilerliyor; yani yeni bir şey söylemiyor, halkın geçmişte desteklediği bir vizyonu sürdürüyor.
Ancak, Türkiye’nin bugünkü pozisyonu farklı. Annan Planı’nı desteklemiş olsa da, Güney Kıbrıs’ın tutumu ve ada üzerindeki talepleri nedeniyle Türkiye artık iki devletli çözüm politikasını savunuyor. Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik, siyasi ve askeri olarak Türkiye’den bağımsız hareket etme şansı yok. Seçim sonucu, demokratik bir iradenin tecellisi olsa da, halkın “Güney’e teslim olma” niyeti taşıdığını söylemek haksızlık olur.
İkinci Perspektif: Manipülasyon Tehlikesi
Seçim sonuçları, bazı aktörler tarafından kendi ajandalarına hizmet edecek şekilde manipüle edilme riski taşıyor. Üç ana aktörün bu sonucu kendi çıkarları doğrultusunda kullanma ihtimali var: Yunanistan/Güney Kıbrıs, İsrail ve Türkiye’deki CHP çevresi.
1. CHP’nin Ajandası
Seçimde zafer kazanan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), ideolojik olarak CHP’ye yakın bir çizgide. CTP için “Kuzey Kıbrıs’ın CHP’si” benzetmesi yanlış olmaz. Ancak, CHP yandaşı medyanın (Halk TV, Sözcü, Tele1 gibi) bu sonucu “Erdoğan Kuzey Kıbrıs’ta da kaybetti” ya da “Kuzey Kıbrıs laiklik dedi, Ortadoğu ülkesi olmayacak!” şeklinde yorumlaması bekleniyor. Bu söylemler, seçimin sosyolojik ve siyasi gerekçelerini gölgede bırakabilir. CTP’ye oy verenler, federasyon talebinden çok daha iyi bir yaşam standardı ve hizmet beklentisiyle hareket etti. CHP’nin bu sonucu kendi politik narratifine alet etmesi, gerçeği çarpıtabilir.
2. Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Planları
Güney Kıbrıs, bu sonucu CTP’yi yönlendirerek Kıbrıs’ın tamamına hakim olma fırsatı olarak görebilir. Ancak CTP, “satılık bir parti” değil; halkın tepkisel olarak sığındığı bir seçenek. CTP’nin iki kritik hata yapma riski var:
- Birinci hata: Seçmenin federasyon değil, yaşam kalitesi talebiyle oy verdiğini göz ardı etmek.
- İkinci hata: Annan Planı’nı yeniden gündeme getirerek, değişen bölgesel dinamikleri (Güney Kıbrıs’ın AB üyeliği, ABD-İsrail etkisi) hesaba katmamak.
Kuzey Kıbrıs, Türkiye’yi bypass ederek hareket edecek güçte değil. Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ın hem ekonomik hem de güvenlik açısından tek garantörü. Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın bu sonuçlar üzerinden “tepinmesi” mümkün, ancak CTP’nin sağduyulu hareket edeceğini umuyoruz.
3. İsrail’in Stratejik Hamlesi
İsrail’in bölgesel ajandası, Kuzey Kıbrıs seçimlerini de etkiliyor. İsrail, Güney Kıbrıs’tan başlayarak Kuzey Suriye, Kuzey Irak ve Azerbaycan’a uzanan bir enerji hattı oluşturma peşinde. Bu strateji, Rusya-Türkiye-İsrail ekseninde bir “Ekonomik Çin Seddi” kurmayı ve Çin’in Ortadoğu-Avrupa pazarını kırmayı hedefliyor. Azerbaycan’ın Kuzey Kıbrıs’ı tanımaması ve Türkiye-İsrail ilişkilerinde aracı rol oynama isteği de bu planın bir parçası. İsrail, bu seçim sonuçlarını kendi projelerine hizmet edecek bir iklime çevirmek için çalışabilir.
Sonuç: Bireylerin Mesajı ve Riskler
Kuzey Kıbrıs halkı, bu seçimde bireylerin beklentilerini ön plana çıkardı. Ersin Tatar’ın “iki devlet” vurgusu, halkın hizmet ve konfor taleplerini karşılayamadı. %65’lik sonuç, “İki devlete hayır” değil, “Tatar gitsin” mesajıydı. Ancak, bu sonuçların manipüle edilerek küresel güçlerin ajandalarına alet edilmesi riski var. CTP, halkın sağduyusuna güvenerek, icraat ve hizmet odaklı bir yönetim sergilemeli. Aksi takdirde, federasyon söylemini yanlış bir zemine oturtursa, hem kendisi hem de Kuzey Kıbrıs zarar görebilir.
Türkiye, bu süreçte enformasyon krizini çözmeli ve Kuzey Kıbrıs halkıyla kardeşçe müzakereye dayalı bir ilişki kurmalı. Aksi takdirde, “Erdoğan düşmanlığı” üzerinden hareket eden marjinal gruplar gürültü çıkarabilir. Tufan Erhürman’ın önceliği, halka hizmet olmalı; yoksa Tatar’ın tersine bir taktikle “federasyon” naraları atarsa, sonuç hüsran olabilir.
Kuzey Kıbrıs halkının iradesine saygı duyuyor, hayırlı olsun diyoruz. Türk Devleti’nin aklı, bu süreci doğru yönlendirecektir.