– ABD’NİN İÇ İŞLERİNE NEDEN KARIŞMALIYIZ? – BİR SAVAŞ ENSTRUMANI OLARAK TRUMP’ET!
Devlet dediğimiz mekanizmanın bir yüzü kendi halkına, arka yüzü ise içinde olduğu/Pakt içi devletlerle ilişkiye dönüktür. Yani devletler varlığını, izole olarak değil; Aktif katılımla sürdürülebilir kılabilir.
O nedenle her devlet, diğer devletlerin “İÇ İŞLERİ“ni bilmeli; “İÇ İŞLEYİŞİ“ni de çözmelidir. Çünkü devletlerin “DIŞ POLİTİKASI“nın “Elmanın yarısı” gibi en az yarısı İÇ POLİTİKA‘sı ile ilgilidir.
Şimdi şu soru sorulabilir; “Türkiye, ABD’nin iç işlerini de iç işleyişini de bilse; ne olacak ki? Nesini çözecek; ABD’ye ne kadar etki yapabilecek!…”. Şahsi cevabımız: Çok şey!
Bir kaç ana başlıkta toparlayabiliriz.
1) ABD “DÜNYA BEKÇİLİĞİ”Nİ ASKERİ DEĞİL EKONOMİK YAPMAK İSTİYOR.
Şahsi yorumumuzdur: ABD, dünyadan askeri olarak aşamalı olarak, en azından belirli bölgelerden ve askerini azaltarak çekiliyor; çekilmeye de mecbur!…
Trump bunu önceki döneminde şu cümle ile özetliyordu:
” Dünyanın askeri bekçiliğini yapmak; bize çok pahalıya mal oluyor; Maliyeti koruduğumuz bölgedeki ülkelerden çıkarmamız durumunda; düşmanlarımızı çoğaltıyor; öfkeler çoğalıyor ve tepkilerini bizle ticareti azaltarak yapıyorlar. O nedenle Amerika hızla askeri maliyetini azaltıp; dünyanın her yerinden ABD ile ticareti çoğaltmak zorunda!. Yoksa ABD elli yıl içinde çöker!… Bugüne kadar askeri olarak kurduğumuz ülkeler bize vefa borçlular ve bunu ekonomi-ticaret ile ödemek zorundalar! Yoksa onları hem korumayız hem de etraflarını savaş çemberiyle boğarız!…”.
Evet, bu kadar Net!
Trump‘in ikinci dönemde de yapıp ettikleri bu cümlelerin gereği. Trump‘ın ikinci dönemde gittiği veya davet ettiği her ülke ile “Ticari anlaşma” yapması da bu net politikanın sonuçları.
Nitekim ABD‘nin kendisini askeri açıdan korumasına muhtaç bütün ülkeler “tıpış tıpış / dolar dolar” ABD’nin dayattığı ticari anlaşmaları imzalamak durumunda. Nitekim imzalıyor da.
2) ABD “ASKERİ ÖLMEDEN!” SAVAŞIYOR!
ABD‘nin dünyadan aşama aşama askeri olarak çekilme planı sadece Trump‘ın birinci dönem ağzı değil! Biden de geldiğinde buna uymak durumunda kaldı. Çünkü “ABD’nin Dünyaya Askeri Bekçiliği“nde güncelleme var!…
Trump bunu şu cümle ile resimlemişti: “ABD, tek bir askeri ölmeden, ihtiyaç duyulan yerlerde çekilecek! Ancak biz bunu yapacağız diye ;bizden habersiz başka ülkeler, çekildiğimiz yerde konuşlanmak ve çıkarlarımızı tehdit eder adımlar atarsa eğer; daha güçlü gelir ve daha sert savaşırız!…”.
Nitekim, ABD son on yılı aşkındır çekildiği ve/veya kaldığı ülkelere silah yığarak, silah bırakarak çekiliyor!… İsrail‘e de; Ukrayna‘ya da yığınla silah vermesi bundan! Hatta SDG‘ye de silah yığıp, eğitmesi de bundan. Zaten Trump‘ın arada bir “Suriye’de askerlerimizin ölmesine sebep bulamıyorum! SDG başının çaresine bakacak!…” demesi de söz konusu bu ana politakdan kaynaklanıyor.
Hatta ABD savunma bakanının geçen ay Generalleri toplayıp “Göbekli-Kilolu General istemiyoruz! Atak-saldırgan-savaşçı ordu kuracağız! ABD tehdit altında!…” demesinin arka planı; Savaş maliyetini indirmek içindir; ABD silahları kuvvetini “Personel” olarak azaltmak istiyor.
Trump‘ın da 800 generali toplarken “Erkek gibi olmayan Kadın personeli de göndereceğiz demesinin sebebi “Hantallığın masrafını” azaltacağı için.
Trupm‘ın nakaratı net: “Askeri azalt, silahı çoğalt! Sen ölme; Vefa borcu olanların malına ve canına çök!” politikası…
3) ABD’nin Askerinden, Savaş Bütçesinden, Generallerinden Bize ne?… Denebilir mi?
Denebilir…. Denene de bilinir… İsteyen istediğini söyler. Hatta “ABD’yi konu etmek bile; Onu gereksiz büyük göstermek olur!” diye tepki bile verilebilir… Veya başka bir yorum devreye alına bilir.
Ancak, şahsi öngörümüz bizim şudur: Trump şunu dayatıyorsa; ki bize göre dayatıyor: “ABD’nin askeri masraflarını azaltacağız; Askerimiz ölmeden savaşacağız; Vefa borcu olanlar ticari anlaşmalarımızı imzalamak zorunda; Asker değil, silah yığacağız; Ölecekse, Vefa borcu olan ülkelerin askerleri ölecek/ölmeli; vekaleten onlar savaşacak!…Çünkü biz yeterince para harcadık ve askerimiz öldü”.
O zaman bu şu demek: Kritik soru gelir: Türkiye’nin ABD’ye “Vefa” borcu var mı? ABD’nin silahlandıracağı/silah yığacağı ülke listesinde var mıyız? ABD bizi kime karşı savaştırma tezgahında olabilir?
Yoksa… Güney Kıbrıs’a, Suriye’ye, Yunanistan’a silah yığan ABD, artık Türkiye‘yi “Vefa borcu olan ülkeler” listesinde görmediği için mi bu “silahlı kuşatmayı” yapıyor!…
Sahi bu arada: Gazze‘de ABD askerleri ölmeyeceğine göre; Hangi ülkelerin askerlerinin ölmesi planlanıyor?… Yoksa “Barış için her zaman ölmeye hazırız!” diyen fedakar ülkeler mi var?!
4) TÜRKİYE BÖLGESİNDE “AMERİKA” MI YAPILMAK İSTENİYOR?
Yani Türkiye farklı coğrafyalarda etkili olduğunu/olacağını söylerken; “Nerede mağdur-mazlum varsa; hamisi oluruz!” diyorsa; acaba “Askeri Bekçilik” modeline mi geçilecek!… Yani askeri risk alacak mıyız etki alanı adına? Alacaksak, hangi askeri güç-bütçe ile yapacağız bunu?
Mesela, Terör tehdidi sebebiyle Suriye‘de olmamızın hem anlamı hem bağlamı hem zorunluluğu var. Kuzey Suriye‘deki varlığımız “Bekçilik” değil tam aksine terör tehdidine karşılık askeri inisiyatif almadır. Gazze‘de oluşturulacak “Uluslararası askeri birlik” içinde olmamız “İnsanlığa-Vicdana Bekçilik” gereğidir!…
Ancak Osmanlı coğrafyasında haklar, Etki alanı/Gönül coğrafyası/Bölgesel güç iddiamız varsa; o zaman iddialı olduğunuz her yerde şartlar mecbur ederse; “Askeri Bekçilik” de yapmak noktasında, planımız ne aşamadadır?
Ne deyip duruyor Trump: “NATO’nun ikinci büyük askeri gücü Türkiye! Çok savaşçı-güçlü ordusu var!… Bin yılık hedef gerçekleşti: Adamım! Suriye’yi aldı!…” diyor. Ne demek istiyor?
“Çekildiğimiz bazı bölgelerde; Bekçiliği Türkiye’ye bırakacağız!” mı demek istiyor? ABD askeri ölmeden; bazı savaşlar çıkabilir; Türkiye “Savaş arabulucusu” olabilir!…mi demeye getiriyor?
Tüm bu sorulara, oyunlara, stratejilere yönelik öngörü, hazırlık, tedbir, karşı atak yapabilecek bilinç ve kabiliyette, hem MİT‘imiz var! Hem TSK‘mız var!… Onların alanı zaten bu çerçevedeki tüm sorulara ve çözümlemelere hazır olmak!…
Bu konularda, halkın önceden bilgilendirilmesi veya hazırlanması noktasında da Türk Devletinin yeterince tecrübesi var!
Ancak, kritik soru ortada duruyor: “Başka devletlerin iç işleri ve iç işleyişi bizi ne kadar ilgilendirir?“. Ek sorusu da duruyor: “Her dış politikanın yarısı o ülkenin iç politikası ile etkileşim içinde ise; O zaman ABD’nin iç işlerinde ve iç işleyişinde bu aralar neler yaşanıyor ki; Trump sürekli “Adamım! Erdoğan! İyi anlaşıyoruz!” diyor?